İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Maltepe Sahili’nde çevre katliamı yaptığını bilmeyenimiz yoktur herhalde. Tabi ki İBB bu durumu ballandıra ballandıra kamuoyuna sundu. İsmini de ‘‘Avrupa’nın en büyük yaşam, spor ve eğlence merkezi.’’. Zaten tarihimize de dönüp baktığımızda hangi suçlu yaptığı katliamı açıkça vurgulamış ki… İstanbul Büyükşehir Belediyesi; golf sahası, su kayağı, tenis sahası ve kafeteryalar yapmak içim Maltepe sahilinde denizi 3 km uzunluğunda 500 m genişliğinde doldurdu. Denizi sadece bizden uzaklaştırmakla kalmayıp aynı zamanda da bütün sahili toza toprağa boğdu. Denizin üstünü doldurmak, doğal yapıyı zedelemek, olası bir doğal afette karşılaşılacak kötü sonuçlara da zemin hazırlamak anlamına gelmekte bence… Neredeyse doğumumdan beri Süreyyaplajı’nda yaşayan biri olarak bu semtin 10-20 sene önceki halini şimdiki haliyle karşılaştırıyorum da rahatsız olmamak elde değil. Yaptığı her projede içinde bir çelişki barındıran devletimiz tabi ki bu projesinde de içinde bolca çelişki barındırıyor. Örneğin; gezi parkını yıkıp avm yapmayı planlayan zihniyet, park yapmak için denizi 500 m genişliğinde ve 30 m uzunluğunda dolduruyor. Sahil yolu üzerinde yapılan projenin tamamlanmasının ardından dolu alanının üzerinde spor tesisi binaları, çok amaçlı gösteri alanı gibi mekânlar yer alıyor. Otobüs durakları ve otoparklar ile kesintiye uğrayan bisiklet yolunun güzergâhının devamlılığı sağlandı. Bunların yanı sıra soğuk piknik alanları, çok amaçlı gösteri alanı, spor sahaları(futbol, basketbol, tenis, kaykay,…) ile bunlara ait 3 adet spor tesisi binası, çim seyir terasları, kafeteryalar, büfeler, güvenlik birimi proje dahilinde yapıldı. 1970’li yıllar köyden kente göçün çoğalması ile dikkat çekmiştir. Taşı toprağı altın olarak nitelendirilen İstanbul, bu göçten nasiplenen kentimiz olmuştur. 1960’lı yılların sonuna kadar bir milyonu geçmeyen İstanbul nüfusu, 1970’li yılların ortalarında 1.5-2 milyona doğru sıçrayınca akla gelmeyen bir çok sorun ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir tanesi de plajların halka yetmemeye başlamasıdır. İnsanlar, denize girmek için özellikle hafta sonları kent dışına çıkıyordu. Her tarafı deniz olan kentte halk, denizi, iskele kenarından görebilir hale gelmişti. Halkı denize kavuşturmak için Anadolu yakasının Kadıköy-Tuzla arası doldurularak kilometrelerce uzunlukta bir sahil elde etmek düşünüldü. Tabi ki bu oluşumun sebep olabileceği ve hatta olduğu çok önemli sonuçlar vardı. Doğa katledildi, coğrafya yok edildi, yalılar yok oldu ve bu tarz bir oluşum başka kentlere de ön ayak olacaktı. Oldu da.. Bundan seneler sonra devlet tekrardan denizi doldurmaya başladı. Doğal güzelliklerden uzaklaşıldı. Doğal güzellikler katledildi… Ülkemizde sıra dışı olan her şey önce halk için gerçekleştirildiği söylenerek yapılır. Fakat daha sonra halkın elinden alınıp üst düzey ekonomik durumda olanlara kullandırılmakta, halk kendi için yapılan yerlerin yakınına bile yaklaşamamaktadır. Bir süredir özellikle kentsel dönüşüm projeleri adı altında İstanbul da doğal yapıları katletme, doğal güzellikleri tahrip etme gibi oluşumlar gün yüzündedir. Ülkemizi ileriye doğru götüreceği söylenen bu yeni oluşumlar yavaş yavaş geriye doğru götürmektedir. Ve artık buna bir dur demenin vakti geldi!
Yerleşim düzenini